top of page

Benim jeologum seninkini döver: Sosyal kutuplaşmanın zirvesi

Geçtiğimiz günlerde İstanbul 6,2 ile sallandı. Ardından gün boyunca ve hatta ertesi gün 5, 4, 3 küsurlerde çeşitli artçı depremler de oldu. Şükür ki deprem anındaki telaşla pencereden atlayarak yaralanan yüz küsür kişi hariç yaralı ya da ölü yok. Deprem sırasında ben, herhalde, arabayla memleketimin "pürüzsüz ve kusursuz" yollarında seyir hâlinde olmamdan ötürüdür ki pek hissetmedim! Tam gideceğim yere ulaştığım ve arabadan indiğim sırada insanların binalardan dışarı çıktığına şahit oldum. Ne oldu diye sorduğumda ise "deprem oldu" cevabını aldım. Tabii her konuda bir fikri olan, hatta yeri geldiğinde hemen her konunun uzmanı kesilebilen ahalimiz başladı yorumlamaya. Sokakta iken "ben hissetmiştim", "bunun artçıları da olur", "6 yoktur, 5 civarıdır", "zaten ben biliyordum" gibi ifadeler işittim. Bazısı saçma bazısı hem saçma hem hiç bir veriye dayanmadan kuru kuru sanki bir tarafında sismograf varmışcasına söylenen tahmin ve hisleri dinledim insanların ağzından. Deprem olduğundan ötürü işi bırakıp dışarı çıkan inşaat işçilerinin inşaat hâlindeki binanın gölgesinde yatmaları da cabasıydı.


Arziyât ulemâmız da hemen ekranlarda ve sosyal medyada arz-ı endâm eylediler -olması gerektiği gibi-. Kimisi bu depremin olması iyi, kimisi daha fenası yolda, kimisi ise beklenen İstanbul depremi buydu işte, dedi. İlk aşamada söyledikleri güncel bir veriye dayanmasa da, akşama doğru kıymetli kurumumuz Kandilli Rasathanesi ve Birleşik Devletler Jeoloji Kurumu'nun (USGS) yayımladığı ölçüm ve diğer verilerle daha sıhhatli yorumlarını yaptı jeoloji ve sismoloji profesörlerimiz. Benim şahsî kanaatimi sorarsanız, ben işin uzmanı değilim ama uzmanların hepsini dinledikten ve bunları kendi tarih bilgimle meczettikten sonra İstanbul'un bir büyük depremi hâlen beklediği kanaatine vardım. Uzmanların kâhir ekserisi bunu bu şekilde söylese de aksini söyleyen uzmanlar da oldu. Mesele, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy. En başta söylemek gerekirse ne Şener hocaya ne diğer profesörlere lâf etmek benim haddine değil. Bence bu konuda tahsili veya araştırması, yayını olmayan kimsenin de haddine değil. Ama tabii halk lâfını sakınmadı. Herkes kendine bir veya iki jeolog benimsedi ve "benim jeologum seninkini döver" kavgası başladı. Toplumsal kutuplaşmanın zirve örneklerinden birini daha görmüş olduk.


Medyamız sağolsun, onlar da boş durmadılar. Birbirleri arkasından atıp tuttu jeologlar. Medyada haberler zaten üst üste: " 'Üşümezsoy: Celal, hoca değil'; 'Şengör, onun konu hakkında makalesi var mı ki, ne demeye söylüyor.' 'Şengör ve Üşümezsoy arasındaki kavga tırmanıyor.' " Kısaca "aaa Anne, bak ne dedi" nevi'inden reyting uğruna yapılan ucuz haberler. Halk da sosyal medyada futbol takımı tutar gibi bu jeologları tutuyorlar.


Sizi temin ederim ki, bilimsel görüşüne, tahminine falan bakan yok bunların. Halkın, bunlarda baktığı şey; sakalı, bıyığı, papyonu, şapkası, kravatı, jargonu falan.


Artık geçin bunları. Bunlar geri kalmış toplumların, zeka seviyesi düşük insanların âdetleri. Siz adamın bilimsel görüşüne bakın. Adamı adamı benimsemiyor, sevmiyor hatta nefret ediyor olabilirsiniz ama bu yüzden, böyle gereksiz bir konuda politize olmayın. Zaten toplumsal kutuplaşma bakımından zirveyi gördüğümüz bu günlerde gereksiz meselelerden kutuplaşma çıkarmayın.


Ve lütfen bizi, bu memleketi bu hâle getirenlere; bu hâlde olmasından çıkarı olanlara malzeme vermeyin.


_____________________________________


Oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler...


İktidar cenahının bir ara ağzına doladığı bir söz vardır:


"Nişestend u goftend u ber-hâstend"


"Oturdular ve konuştular ve dağıldılar!"


Hepsi birbirinden farklı ve derûnî mânâlar çıkarabileceğimiz bu söz, Fars Edebiyâtının zirvesini teşkil eden şahsiyetlerden Firdevsî'nin Şehnâmesi'nde geçer.


Firdevsî'nin bu mısra'ı halk arasında için kullanılagelmiştir. Bu mısra, devlet erkânının veya başka önemli şahsiyetlerin önemli bir mesele için toplanıp sadece konuşup, mesele adamakıllı bir karara bağlanmadan yahut bağlanarak kalkmaları, daha sonradan da hiç bir icraatde bulunmamalarını anlatmak için kullanılır.


Deprem sonrası haberlerde, İstanbul'un deprem gerçeği ile ilgili uzmanların ve ilgili birimlerin bir toplantı tertip ettiğini gördüm. Aklıma 6 Şubat depremi sonrası geldi. 6 Şubat'ta memleketçek büyük bir âfet yaşamıştık. Sonrasında devlet erkânı, jeologlar, sismologlar, mühendisler, tarihçiler, gazeteciler ve meseleyle alâkadar ne kadar meslek erbâbı var ise toplanmış, Dolmabahçe'da on saati aşkın bir toplantı yapmışlardı. Ama neticede gözle görülür bir icraat olmadı. Bu durumun 1999'da da aynı olduğundan şüphem yok.


Sonuç olarak, Firdevsî'nin de dediği gibi:


"Oturdular, konuştular ve dağıldılar!"



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page